Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

***

 ''Ucuz şaraplar içmiyorum artık zaten zamanımda olmuyor evde oturmaya.. Tanımadığım insanlara anlatıyorum sensizliğimi, kurduğum hayalleri Artık hayallerede inanmıyorum.  İnanmaktansa inandırmayı yeğliyorum.. Bir kaç kadeh yetiyor beni sana unutturmaya, ve sonra sabahlar oluyor ve yine hatıralar defter oluyor yatağıma.. Saçlarımı toplayıp etrafı seyrediyorum, yıllarca üç numara gezdim, artık uzatmaktan bile tiksiniyorum.. Ama inan ki artık ucuz şaraplar içmiyorum, zaten midemde kabul etmiyor zor yaşantıları.. Öyle avutmuyorum da kendimi. Evet özlüyorum, şarkı söylemekten başka bir bok bilmiyorum, veda etmeyi beceremedim ama kendine iyi bak seni çok özlüyorum..'' Koray Avcı..'

Sonra Dersin Ki..

''Sonra dersin ki Neden bu kadar çok sigara içersin? İçerim işte Ben yazmayı pek bilmem dünya güzelim Sadece geceler ışığı kovalarken Gelir aklıma birkaç kelime Şafak söker ben hala oturduğum yerde sayıklarım o şarkıyı Bazı bazı dem tutar kirpiklerim Dans eder damlalarla Bir türkünün ezgisi gibi temizlenir göz bebeklerim Garip gelir akşamlara kadar başını beklediğim günler Sen okulda içeride istikbalini gözlerken Ben dışarıda hapis beklerim umutlarla baş başayken Çok düşünürdüm o vakitleri Saçların omuzlarıma elbise olduğu zamanlar hani İnadına topladığın halde Çok da güzel gelirdin gözlerime Öyle ya Türkü gibiydi saçların Türkü gibiydi gözlerin Sen bakmaya doyamazdın ben türküleri mi söylerken Her yazdığımı sana dinletirdim Bilmezdim ben nerede ne koyulacak Virgülle noktayı hep sevgili zannederdim Biri kaybolurken öteki yok olacak Ben yazar hüzünlenirken Sen ayır şu kelimeleri derdin Ben imlanın sırası mı derken Sen karalayıverirdin Şimdilerde daha çok karalar oldum hatalarımı

Kim Abi Bu Yazarlar?

Resim
 

Söz Nedir?

Resim

Belki En Az Her İnsan Bir Kere Yaşamıştır..

Resim
 

Elli Kuruş..

 İster lapa lapa kar, ister şarıl şarıl yağmur yağsın, isterse de bütün gecenin ayazından karlar dona kesmiş olsun, sabahın beş buçuğunda karanlıkları ürperten sesiyle sokağa girerdi: “Gazete, havadiis!” Sabahın dördünde yazı makinemin başına geçtiğim için bu ses, bu kara, yağmura, ayaza kafa tutan bu canlı, bu pırıl pırıl ses beni yazı makinemin başında bulurdu. Gazete paralarını akşamdan masamın kıyısına koyduğum için bekletmez, koşardım sokak kapısına. Gazetelerimi önceden hazırlamış olurdu. Uzatır, paraları alır, saymaya filan lüzum görmeden cebine atar, donmuş burnu buhar kazanı gibi tüterek uzaklaşırken canlı, yaşam dolu sesiyle sokağı gene neşelendirirdi: “Gazete, havadiis!” Anlattığına göre gazetelerden birinde tahsildarlık yaparken bir kadının ardında evini, İstanbul’u bırakıp İzmir’e mi ne giden babasına annesi ilkin çok kızmışsa da sonraları, “Ne yapalım? Bizden daha iyisini bulmuş olacak. Uğurlar olsun!” deyip kolları sıvamış, Karaköy’deki bir eczaneye girmiş. Görevi, boş i